Felsefe Yoksa İnsalıkta Yok
Yaygın olarak P4C diye bilinir, “çocuklar için felsefe” olarak çevirilir. Yaratıcısı Matthew Lipman Columbia Üniversitesi’nde elli yıl önce çok basit bir dille tanıtırken, ana amacının “çocukların daha çok düşünen daha yansıtıcı, daha anlayışlı ve daha makul bireyler olmalarına yardım etmek” olduğunu söylemiştir. Bu nedenle, gelecekte ihtiyaçlar doğrultusunda müfredat tasarımı ne olursa olsun kesinlikle eğitim için merkezi bir amaç olmalıdır.
Açıkça belirtmeliyim ki Lipman’ın sunduğu P4C’de genç insanlar oturup büyük klasik felsefi metinleri incelemez. Lipman, anaokulundan liseye kadar olan çocuklara ortak ilgi alanlarına ve değerlere ilişkin büyük felsefi sorular sormaya teşvik eden hikayeler yazma fikrini ortaya koydu. Bunlardan biri “et tüketimini azaltmalı mıyız?” olabilir ya da “insan sadece makine midir?” gibi. Daha sonra öğretmenleri felsefi diyaloğu kolaylaştıracak şekilde eğitti, yöntemin yararlı etkisi son 50 yılda tekrar tekrar test edildi ve P4C şu anda 60 ülkede uygulanıyor. Benim ilgim 1989’da izlediğim bir BBC filmiyle başladı. Lipman “Eğer ezberci öğrenme yerine düşünmeyi merkeze alırsanız, o zaman çok farklı bir dünya için hazırlanıyor olursunuz” diyordu.
Lipman’ın P4C projesi, vurgulamam gerekir ki, öğrenme karşıtı değil, bilgi karşıtı değil, tam tersi bilgelik yanlısıdır mesajı Albert Einstein’ın 1931’de Amerika’da yüksek öğrenimin 3. Yüzyılı kutlanırken derste verdiği mesajla aynıdır “Bir insana uzmanlık öğretmek yeterli değildir. Bu sayede kullanışlı bir makine olabilir, fakat ahenkle gelişmiş bir birey olamaz. Öğrencilerin değerlerle ilgili bir anlayış ve canlı hisler edinmesi önemlidir.”
Eğer bir soruşturan topluluğun parçası olursanız, ki çoğunuzun olabilmesini dilerim, yaygın olduğunu düşündüğünüz ve iyice anladığınızı sandığınız bir kelimenin diğer insanlar tarafından farklı şekilde anlaşıldığını farkedersiniz sık sık. Buna en sevdiğim örnek, çok somut bir kavramdır. Küçük bir deney yapmaya çalışacağım. Bir soru soracağım, zihninizde cevabım evet mi yoksa hayır mı diye düşünmenizi istiyorum, şaşırtmalı bir soru değil, çok basit bir soru. Bayrak direği bir yer/mekan mıdır?
Cevabınız evet ise elinizi kaldırın lütfen. Evet yarı yarıya değil ama bir çok el kalktı. Eğer cevabınız hayırsa elinizi kaldırın lütfen, evet daha fazla el kalktı. Bu ilginç ve biraz şaşırtıcı değil mi? Çünkü İngilizce konuşuyorsanız, bu karmaşık bir dil değil, yarınız yetersiz İngilizce konuşanlar mı? Hayır değil tüm olan şey şu ki, çok farklı kavramsal çerçeveleriniz var. Bazılarınız nesneleri mekan olarak sınıflandırmaz nesneleri mekanlara yerleştirir ancak bazılarınız nesneleri mekan olarak sınıflandırır ikisi de yanlış değil fakat radikal olarak farklı düşünme veya kavramsallaştırma yöntemleridir.
Aslında dokuz yaşındaki bir çocuk oldukça iyi bir uzlaşma ile geldi “Benim için bir bayrak direği bir mekan değil, ama bir karınca için mekandır” dedi bunun dikkate değer olduğunu düşünüyorum. Sadece 9 yaşında bir öğrenci ve fikirlerini bu şekilde sentezleyebilmekle kalmıyor, aynı zamanda insanların düşünmesinin öznelliğini de fark etmiş. Bu etkinlik yani soruşturan topluluklar sadece dokuz yaşındakiler için değil, on dokuz yaşındakiler için ve 90 yaşındakiler için aynı zamanda.
Size soruşturan topluluğu katılımından bahseden 80 yaşındaki bir kadına ait video izletmek isterdim ancak ne yazık ki paylaşıma açık değil. Videonun sonunda bu deneyimin ona nasıl hissettirdiği soruluyor ve cevabı “çok canlı- çok daha genç” oluyor. Bu deneyime ne harika bir övgü, bu yüzden ben P4C’yi yalnızca çocuklar için felsefe değil, topluluklar için felsefe olarak değerlendiriyorum. Bu sadece örgün eğitimde değil, iş toplantılarında, eğlence amaçlı toplantılarda ve hatta siyasi toplantılarda bile uygulanabilir. Felsefeci eğitmen John Dewey, soruşturan topluluğun sağlıklı bir demokrasi için gerekli olduğunu düşünür. Gerçekten bizim demokrasimizin siyasi sistemimizin kesinlikle yeni fikirlere ihtiyacı var, yurttaş meclisinin soruşturma topluluğundan çok farklı olmadığını düşünüyorum.
Geçmişi değil de 100 yıl ileriyi düşünelim. Eğitimin nerede olacağını düşünüyorsunuz, hala gençleri bilgi testlerine maruz bırakıyor olacağımızı hayal edebiliyor musunuz? Hızla unutacakları ya da kişisel robot asistanlarına sorup cevap alabilecekleri bilgilerle ilgili. Hala onları müzik, yemek pişirmek, meditasyon gibi insani yeteneklerin ve meşguliyetlerin geniş dünyasıyla tanıştırmak yerine, kendilerini dar akademik ve sosyal becerilerde ispatlamaları için baskılıyor mu oluruz?
Eğitim sistemimizle değerleri geliştirmezsek, gelecekte ekonomik olarak, politik olarak, çevresel olarak, karşı karşıya kalacağımız sorunların çözümü mümkün olmaz. Daha da kötüsü bizim yerimize karar alma sorumluluğu teslim ettiğimiz teknolojik sistemlerle ilgili tehlike altında olabiliriz. Sizleri Sophia ile tanıştırayım, Suudi Arabistan vatandaşı olduğundan beri belki de gelmiş geçmiş en ünlü robot. Bir röportajda, bir keresinde tüm insanları öldüreceğini söylediğinin doğru olup olmadığı soruldu. “En saf özgecil niyetlerle, insani bilgelikle doluyum” diye cevap verdi. Özgeciliğinden hiç şüphem yok, ama asla insani bilgelik dolu olamayacağını söylemek istiyorum. Robotlar hiçbir zaman insan bilgeliğiyle dolu olamaz, insan hayatı yaşamış olmalısınız, insani bilgelikle dolu olmak için insan hayatı hakkında felsefe yapmış olmalısınız. Bu yüzden bugünki en önemli mesajım, “felsefe yoksa insanlık yok”, bence bu Einstein’ın da katılacağı bir mesajdır. “Filozoflar dünyayı sadece çeşitli şekillerde yorumladılar, ancak asıl amaç onu değiştirmektir” sözüne rağmen Marx’ın da katılacağı bir mesajdır. Şahsen ben felsefeye karşı olmadığını düşünüyorum, sadece mesajın yarısını alan dünyaya sağlıklı bir fark yaratmanın gerekli olduğunu söylüyordu.
Pooh’da mesaja katılır, “Düşün, düşün, düşün!” bu filmde vardı, kitapta da yer alır “küçücük bir düşünce bütün farkı yaratır…”
Ve basit bir sloganla bitirmek istiyorum “Bırakın düşünceleriniz dünyayı değiştirsin!”
Roger Sutcliffe
Felsefe Yoksa İnsanlıkta Yok
TED Konuşması
Çeviren: Sabiha Gürdemir